17 Mayıs 2011 Salı

Kanlıca İskender Paşa Camii Muvakkithanesi, Beykoz, İstanbul

Kanlıca İskender Paşa Camii, Beykoz, İstanbul
Muvakkithane, camiden dört yüz yıl sonra inşa edilmesine ve ampir üslubunu aksetmesine rağmen, mütevazı boyutları ve sade cepheleri ve köşesine iliştirilmiş olduğu türbe ile uyum içindedir.
Sekizgen planlı yapının kagir duvarları sıva ile kaplanmış, üzeri basık sekizgen prizma biçiminde bir ahşap çatı ile örtülmüştür.
Dikdörtgen açıklıklı kapısı ile Boğaz tarafına (batıya) açılan üç adet yuvarlak kemerli penceresi mermer sövelerle kuşatılmıştır.

Kapının üzerindeki kitabe levhasına ta’lik hatla “Eser- i Rıfat Paşa 1266” ibaresi yazılmıştır.
Günümüzde kitaplık olarak kullanılan muvakkithanenin bu yeni fonksiyonu da Osmanlıca kitabenin altına yerleştirilmiş olan Latin harfli küçük bir kitabe ile belirtilmiştir.
Demir parmaklıklarla donatılmış olan pencerelerin kemerleri, üzengi hizasında yer alan silmelerle birbirine bağlanmış, kemerlerin kilit taşları çıkıntılı olarak tasarlanmıştır.
Orta kapının bulunduğu yere ve türbeye yapışık olarak 1266/ 1850 tarihinde Rifat Paşa sekiz kenarlı bir muvakkithane yaptırmıştır.
Kapısı üzerinde “Eser- i Rifat Paşa 1266” ibaresi mevcuttur.
Vakfiyelerinde görülmeyen bu medreseden sadece Mimar Sinan “Kanlıca’da merhum İskender Paşa Medresesi” ve “Medrese- i İskender Paşa- Bab 1” şeklinde zikreder.
Ne gariptir ki böyle bir medresenin varlığına tarih içinde de rastlanmamaktadır.
Nitekim Evliya Çelebi bir asır sonra, Kanlıca’ da “iki muallimhane- i sıbyan” dan bahseder ve medrese ve darülhadis gibi eserlerin olmadığını yazar. Konyalı medresenin mektebin altında olduğunu söyler.
B.Tanman da bu yapının medrese adı altında zikredilen mektep olması ihtimali üzerinde durur.
C. Baltacı malum eserinde bu medreseye ait hiçbir tevcihattan bahsetmemektedir.
Bu hale göre medrese, Tanman’ ın ileri sürdüğü gibi sadece mektepti veya en azından yapıldıktan kısa bir süre sonra daha faaliyete geçmeden herhangi bir şekilde ortadan kalkmıştı.
Nitekim daha yakın kaynaklarda da böyle bir medresenin varlığına rastlanmıyor.
Cami ile birlikte inşa edildiği anlaşılan, Evliya Çelebi’ nin “muallimhane- i sıbyan” adı ile zikrettiği mektebin dikdörtgen planlı, kagir duvarlı ve ahşap çatılı bir yapı olduğu, iki sıralı pencerelerin bulunduğu, duvarların moloz taşla örüldüğü, köşelerde, ayrıca kapı ve pencere sövelerinde kesme küfeki taşının kullanıldığı, çatısının kurşunla kaplandığı bilinmektedir.
C. Vada’ nın naklettiğine göre 19. yy sonlarında metruk ve harap durumda olan mektep 1897’de iptidai mektep olarak kullanılmak üzere tadil edilmiş, bu arada pencere sıralarının arasına ahşap bir kat döşemesi yerleştirilmiş, çatı kaldırılarak bunlara bir kat daha ilave edilmiş, her üç kat da kendi içlerinde ahşap duvarlara bölünerek sınıflar ve öğretmen odaları meydana getirilmiştir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1924’e kadar bu şekli ile faaliyet gösteren mektep bu tarihte terk edilmiş, 1938’den sonra karakola dönüştürülmüştür.
Bu arada, 1897’de eklenen ahşap döşeme, üst kat ve iç duvarlar iptal edilmiş, cephelerde de değişiklik yapılarak, yapı asıl şeklinden iyice uzaklaştırılmıştır.
Zemin katındaki kahvehanenin üzerine oturan ve 1874-1880 arasında ortaokul olarak kullanıldığı bilinen fevkani mektebin ise ahşap bir mesken görünümü arz ettiği tahmin edilebilir.
İskender Paşa’ nın daha Bostancıbaşı iken tanzim ettirdiği 951/ 1544 tarihli ilk vakfiyesinde görülen mektebin caminin avlu duvarının sol köşesinde ve 1944’e kadar mevcut olduğu anlaşılıyor.
Diğer vakfiyelerinde de aynen zikredilmiştir.
Bu bina, Evliya Çelebi’nin bahsettiği iki muallimhane- i sıbyandan biri olmalıdır.
A. S. Ülgen’ in 1944’ de çizdiği rölöveye göre bina kare planlı, kargir, çatılı tek bir hacim olarak görülüyor.
Her duvarda ikişer alt pencere ( ve belki de ikinci sıra penceresi vardı) ve bir ocak bulunmaktadır.
Kapısı caminin avlusu dışındadır. Evliya’nın bahsettiği diğer sıbyan mektebi ise muvakkıthaneye bitişik olan avlu kapısından şoseye kadar devam eden fevkani ahşap bina olmalıdır.
A. Cabir Vada’ya göre burada 1874 ila 1880 yılları içinde rüşdiye tahsili yapılmakta imiş ve kendisi de ilk tahsilini burada yapmış.
Yukarıda anlatılan kargir bina ihya edilince bu ahşap bina terk edilmiş.
Buranın zemin katı caminin kahvehanesi ve abdest alma yeri olarak kullanılmakta imiş ve bütün bu yapılar yol yapımı bahanesi ile yıktırılmış.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder