9 Mayıs 2011 Pazartesi

Osman Ağa Camii, Kadıköy, İstanbul

Osman Ağa Camii, Kadıköy, İstanbul
Osman Ağa Camii, İstanbul'un Kadıköy İlçesinde Söğütlü Çeşme Caddesinde yer almaktadır.
Cami, Fatih Sultan Mehmet dönemine (1451-1481) ait Kadı Mehmed Efendi Mescidi'nin yerine 1612 tarihinde yaptırılmıştır.
Giriş kapısı üzerinde yer alan kitabesi bugün silinmiş olmasına rağmen, Hadikatü'l-Cevami ve Mecmua-i Tevarih'ten Hüseyin Seyid Efendi'nin 1612 tarihli kitabesinin metni öğrenilebilmektedir.
Üç dizi tuğla, bir dizi taş düzenindedir. 
Önünde 1713 tarihli çeşme yer alır.
Osman Ağa Camii Kadıköy ilçesinin en tanınmış camisidir. 
Balık pazarının hemen yanında, Altıyol’a çıkan yol üzerindedir. 
Küçük ama huzur veren bir yapısı vardır.
 Osman Ağa Camii'nin Mihrab ve Minberi, Kadıköy, İstanbul
Kadıköy ilçesi Osmanlı tarihinde çok aktif bir rol almayınca tarihi eserlerden de nasibini az almıştır. 
Sur İçi ile kıyaslanmayacak kadar az tarihi yapıya sahiptir. 
Aslında Kadıköy’ün tarihi Osmanlı’dan çok daha eskidir.
M.Ö. 670’lere kadar dayanır. 
O zamanki adı Khalkedon’dur. 
Camilerinden çok Rum ve Ermeni kiliseleri bulunmaktadır.
Bu bölgeyi daha çok Osmanlı Ordularının ve hacı kafileleri ile Surre Alayı’nın İstanbul’dan hareket noktası olmadan öteye gidemediği için de tarihi camilerden ve tarihi binalardan nasibini çok az almıştır. 
Surre Alayı Mekke ve Medine’ye her yıl gönderilen hediyeleri götüren kervanın adıdır. 
Osmanlıcada “surre” hediye demektir.
Caminin banisi yani yaptıranı Osman Ağa’dır. 
Mekke ve Medine ahalisine gönderilen hediyeler arasında yer alan ve kendi icadı olan emsalsiz buhurdan dolayı Buhuri Osman Ağa olarak da anılmaktadır.
Osman Ağa, I. Ahmed döneminin Babüssaade Ağası’dır. 
Babüssaade isim olarak çok bilinmemekle birlikte görsel olarak hepimizin bildiği Topkapı Sarayı’ndaki o ünlü kapıdır.
Babüssaade kapısına Akağalar Kapısı da denir. 
Bu kapı, Sultan tahta çıktığında, bayramlarda bayramlaşmak için ve Ayak Divanı denilen özel durumlarda Sultan görüşmek için sultanın tahtının önüne konulduğu kapıdır. Babüssaade Kapısı’nın bu amaçla kullanımı Sultan Abdülaziz Han zamanına kadar devam etmiş, daha sonra Osmanlı Sarayı Dolmabahçe’ye taşındığı içinde Topkapı Sarayı işlerliğini kaybetmiştir.
Babüssaade Kapısı, sultanın saray dışındaki kişilerle karşılaştığı mühim bir yer olması hasebiyle bu kapı önünde pek çok olay meydana gelmiştir. 
Bu olaylardan Genç Osman ile ilgili olanı makalenin sonunda, okuyabilirsiniz.
Osman Ağa, bulunduğu konum gereği, Saray’ın en yüksek görevlilerindendi. 
Zira Babüssaade Ağası, Babüssaade’yi koruyan Akağalar’ın başı idi. 
Sultan cami için dışarı çıktığında ya da sefere gittiğinde yanından ayrılmazdı.
Cami’ye gelince, cami 1612 tarihinde yapılmıştır. 
Mimarı belli değildir. Daha önceden caminin yerinde Fatih Sultan Mehmet döneminden kalma Kadı Mehmed Efendi Mescidi vardı. 
Osman Ağa Camii yapılırken bu mescidin durumunun ne olduğuna ilişkin günümüze ulaşmış yazılı bir bilgi yoktur.

Caminin kubbesi bulunmamaktadır. 
Duvarları üç sıra tuğla ve bir sıra kesme taş sıraları ile inşa edilmiştir. 
Küçük tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. 
Giriş kapısı üzerinde yer alan kitabesi bugün silinmiştir.
Son cemaat yeri tamamen kapalı olup camiye sonradan ilave edilmiştir. 
Tıpkı sonradan ilave edilen bayanlar mahfili gibi cami mimarisi ile alakası olmayan bir ek ile yapı bozulmuştur. 
Sonrada camiye ilave edildiği için iki katlı olarak yapılmıştır. 
Bu kısmın cami içerisindeki bayanlar mahfili ile bağlantısı yoktur.
Harime yani namaz kılınan bölüme girdiğinizde sizi ahşap ve seramik ile bezenmiş bir cami karşılar. 
Bu görünüm öylesine sıcak bir ortam oluşturur ki etkilenmemek elde değildir. 
Tam karşınızda bulunan kıble duvarı tamamen çini kaplıdır. 
Keza, sağınızdaki ve solunuzdaki duvar da yerden tavana kadar çini kaplıdır. 
Çiniler Kütahya çinileridir. 
Harimin üç yanı galeri ile kaplı olup, bu galeriye paralel olarak tam üstünde bayanlar mahfili bulunmaktadır. 
Yerden mahfile ve mahfilden çatıya ahşap direkler tavanı taşımaktadır. 
Caminin kubbesi olmadığı için tavanı düz olup, tavan ahşap çıtalarla kare ızgara halinde bezenmiştir. 
Aynı şekilde caminin minberi ve vaiz kürsüsü de ahşaptır.
Caminin sol duvarı üzerindeki galeride oldukça geniş ve düzenli, örnek teşkil edecek nitelikte bir kütüphanesi bulunmaktadır.
Müezzin mahfili ise harimin girişinde hemen sağ taraftadır. 
Yerden yüksekte olup, bayanlar mahfilinden biraz alçaktadır.
Mihrabı ise tavana kadar Kütahya çinileriyle kaplanmıştır. 
Camideki çinilerin tarihi bir değeri olmayıp, hepsi yenidir.
Bayanlar mahfilinin iç kısmı ile kıble duvarının tavan ile birleştiği yerde ahşap üzerine yazılı bir sure vardır. 
Bu sure tüm harimi içten çepeçevre çevirmiştir. 
Siyah zemin üzerine sarı harflerle yazılı sure cami estetiğine renk katmaktadır. 
Bayanlar mahfilinin duvarlarına yuvarlak çerçeveli olarak Ali, Hasan, Osman, Ömer, Hüseyin, Ebubekir yazılı panolar bulunmaktadır.
Caminin 40 adet penceresi vardır. 
Bu pençelerin alt kattakileri klasik dikdörtgen, üst kattakiler ise sivri kemerlidir.
Cami avlusunun girişinde sağ tarafta cami görevlilerine tahsis edilmiş müstakil bir yapı/oda bulunmaktadır. 
Bu yapı zamanında muvakkithane olarak kullanılmıştır. 
Muvakkithane, namaz saatlerinin/zamanlarının belirlenmesinde/hesaplanmasında kullanılan yapı demektir. 
Yani bir nevi rasathanedir, namaz vaktinin tespiti için gözlem burada yapılırdı. 
Halen görevli odası olarak kullanılmaktadır.
Yine avlunun sağ tarafında 1880 yılında dikilen bir çınar ağacı bulunmaktadır.
Cami eski İstanbul yangınlarından kurtulmuş olsa da 19. yüzyılda çıkan bir yangın ile önemli bir hasara uğramıştır.
Caminin biri cadde üzerinde ve bir diğeri de kıble duvarının baktığı yönde olmak üzere iki adet avlu kapısı bulunmaktadır.
Cami dikdörtgen bir yapıya sahip iken daha sonradan avlu içinde caminin sol duvarına eklenen ilave yapı ile bayanlar için namaz kılma mekanı yapılmıştır. 
Halbuki içeride yeterli büyüklükte bayanlar mahfili bulunmaktadır. 
Demir konstrüksiyon ile yapılan bu ilave ile cami estetiği bozulmuştur.
Aynı şekilde son cemaat yeri de sonradan inşa edilmiştir.
Kitaplarda Osman Ağa Camii ile ilgili şöyle bir hikaye vardır .
Bu hikayede “Osman Ağa” adında bir zatın ismi geçmekteyse de bu kişi Osman Ağa Camii'nin banisi olan Osman Ağa değildir. 
Çünkü hikaye Abdülmecit zamanında geçmektedir.
Sultan I. Abdülmecit Han zamanında Kadıköy’de Osman Ağa adında hayli yardımsever bir adam yaşarmış. 
Osman Ağa çarşı içindeki Osman Ağa Camii’nin idaresini Mahmud Baba olarak tanınan bir ayakkabı tamircisine vermiş. 
Mahmud Baba da Osman Ağa gibi çevresinde çok iyi tanınan, iyi kalpli dürüst bir kişiymiş. 
Mahmud Baba dini konularda da epey bir bilgi sahibi olduğu için çevrede pek çok insan onunla bu konularda konuşmak, söylediğini dinlemek için fırsat ararmış. 
Böylelikle Mahmud Baba’nın adı İstanbul surları içinde de duyulur olmuş.
Aynı günlerde Sultan I. Abdülmecid avdan gelmiş ve temizlenmek için hamamın hazırlanmasını istemiş. 
Bu sırada sultan dışarıdan bir takım sesler duymuş ve camdan bakınca saray muhafızlarının gençten bir adamı itelediklerini, adamın da ısrar ile sultanı görmek istediğini söylediğini duymuş. 
Gencin bu çabası Sultan I. Abdülmecid’te merak uyandırınca hemen dışarı haber salmış ve gencin içeri getirilmesini, huzura alınmasını emretmiş.
Huzura gelen gence Aldülmecid Han ne istediğini sorunca genç:
- Padişahım , ben Kadıköy’deki Osman Ağa Camii’nden geliyorum. 
Orada Mahmud Baba vardır. 
Mahmud Baba size haber gönderdi ve “bugün sarayın hamamının çökeceğini, padişahımızın hamama girmemesi gerektiğini” haber vermemi istedi, der.
Sultan, gencin söylediklerini önce bir düşünür ve daha sonra bu olayın olacağına ihtimal vermez ve gence:
- Haydi git, o Mahmud Baba’ya selam söyle, “padişahımız hamama girdi, hiçbir şey olmadı de” der.
Haberci genç ısrar etse de sonunda onu dışarı çıkarmışlar. 
Genç de daha fazla ısrar etmenin bir fayda getirmeyeceğini bildiği için çaresizce Kadıköy’ün yolunu tutmuş.
Aynı sırada Sultan Abdülmecid’e hamamın hazır olduğu haberi gelmiş ve sultan kendisine yapılan uyarıyı unutmuş bir halde hamama adım atmış. 
Hikaye bu ya, tam o sırada hamamdan bir takım sesler gelmeye başlamış. 
Derken kubbede bu sesler çoğalmış, bakmış ki Sultan Abdülmecid durum kötüye gidiyor, hemen dışarı çıkmış ve arkasından da hamamın kubbesi çökmüş.
Bu olay, Mahmud Baba’nın adının daha da ünlenmesine sebep olmuş ve Sultan Abdülmecid onu yayına aldırmış. 
Mahmud Baba Osman Ağa Camii’ni bırakarak saraya geçmiş. 
Her sözü dilenen bir kişi olmuş, istedikleri de hemen karşılanıyormuş. 
Fakat Mahmud Baba bu hayat tarzından çok çabuk sıkılmış ve sultanın huzuruna çıkarak, camisine geri dönmek için izin istemiş. 
Sultan bakmış ki Mahmud Baba hakikaten gitmek istiyor, “peki” demiş Sultan Abdülmecid, “yalnız benden bir şey iste ki sana karşılık vereyim” diye ilave etmiş.
Mahmud Baba önce “sağlığınız” demiş ama, Sultan’ın ısrarını görünce:
- Bana bir dergah yaptırın, efendimiz, demiş.
Sultan, Mahmud Baba’nın istediği dergahı yaptırmış. 
Kaynağa göre, Fenerbahçe Stadyumu’nun arkasında bulunan kalıntılar Mahmud Baba için Sultan I. Abdülmecid tarafından yaptırılan dergahın kalıntılarıymış.
Son olarak, Osman Ağa’nın Topkapı Sarayındaki Babüssaade Kapısı’nın ağalığını yapmasından hareketle, bu kapı önünde geçen bir olayı burada sizlere naklederek kapının Osmanlı’nın duraklama devrindeki önemini hatırlamış olalım.
Yenilikçi olan II. Osman yani Genç Osman, yeniçerilerin bozulması ile birlikte yeni bir ordu kurmak ister. 
Bunun için de Anadolu’ya geçip yeni bir ordu ile İstanbul’a dönüp yeniçeriler ortadan kaldırmak ister. 
Bazı kaynaklara göre ise Anadolu’ya ordu kurmaya değil, sadece hacca gitmek ister.
Bu durumu duyan bazı yeniçeriler sırası ile Bab-ı Hümayun’u, Babüsselam’ı geçerler ve Babüssaade önüne gelirler.
(Bab-ı Humayun kapısı Topkapı Sarayının dış avlu kapısıdır. 
Padişah Kapısı olarak da anılır. 
Hemen önünde III. Ahmed çeşmesi bulunmaktadır. 
Babüsselam ise Orta Kapı diye de tanınan üzerinde iki adet kule olan kapıdır. 
Bugünün müze giriş kapısıdır. 
Bu kapıdan at üzerinden sultan haricinde hiç bir kimse geçememektedir.) 
Babüssaade Kapısı önüne gelen yeniçeriler burada seslerini yükseltip daha da ileri giderek Genç Osman’dan önceki Sultan olan Sultan Mustafa’nın tahta geçmesini isterler. 
Bu duruma oldukça şaşıran saray erkanı işin seyrinin değiştiğini görmektedir. 
Ardından, Osmanlı Tarihi’nde bir ilk gerçekleşir ve isyancılar zor kullanarak Babüssaade Kapısı’ndan içeri girerler. 
Sultan Mustafa’yı alıp kendi kışlalarına kaçırırlar. 
Bundan sonra büyüyen olayla Genç Osman’ın Yedi Kule Zindanı’nda boğulmasıyla son bulur.
Saadet Kapısı anlamındaki Babüssaade Kapısı’nın bize ulaşan hikayeleri ne yazık ki hep üzücü olmuştur.
Allah, Osman Ağa Camisi’ni yaptırandan da, yapanlardan da, tüm çalışanlarında da razı olsun.

Z. Tamer Aygün

Kaynakça:
1.) Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 6,
2.) Ömür Biter, İstanbul Bitmez, Eray Canberk – Rüknü Özkök
3.) İstanbul, Yedi Tepede on Yedi Gezi, Rüknü Özkök
4.) İstanbul’un 100 Efsanesi, Ferhat Aslan
Bu bölümdeki yazı ve resimler osmanlicamileri.com/osman-aga-camii/ linkinden alınmıştır.

Osmanağa Camii Fotoğrafları için tıklayınız...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder